top of page
Yazarın fotoğrafıNezahat Özdemir

Zamansız Zamana Niyetli Bir Yazı




Bir süredir çok uzun zaman önce okuduğum bir kitabın ara ara aklıma gelmeye başladığını farkettim. Aklıma gelip durmasına bir türlü anlam veremiyordum çünkü çağrışım yapacak bir durum içerisinde olduğumu düşünmüyordum. Sonra neden aklıma geldiğini fark ettim. Öncelikle kitaptan kısaca bahsetmek istiyorum. Kolombiyalı, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Gabriel Garcia Marquez'in ( Yüzyıllık Yalnızlık kitabının da yazarı olur kendisi) 1981'de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetin öyküsünü içermektedir. En azından kitabın konusu Wikipedia 'da bu şekilde yer almaktadır. Bende ki durum ise Kırmızı Pazartesi kitabının aslında ne anlatmak istediğini yıllar sonra anlamanın belki de anlamdırmanın yarattığı bir etkiydi. Zaman zaman yakın çevreme çok eski ama hala popülerliğini koruyan şarkıları tanımlarken "zamansız şarkılardan" derim işte bazı kitaplarda benim için artık öyle. Yazımın giriş kısmını yeterince cümleyle doldurduğuma emin olduktan sonra gelgelelim asıl konuya.

Hayatta herşey sürpriz değildir. Bazen yaptıklarının birikimidir bazen yapamadıklarının. Bazen kızgın olduğunda söylediğin cümlelerin toplamıdır bazen sustuklarının. Yani aslında sende bir yerde göstermiş olduğun tüm tutumun sana döneceğini biliyorsundur. Bunu karşınızdakinin Kırmızı Pazartesi kitabındaki katilin daha kitabın başındaki gibi size alalen söylemesine gerek yoktur. Ya uzaklaşan bakışıyla ya da artık eksilen cümle sayısıyla anlamanız mümkündür. Buraya yazacaklarım aslında biraz kitapta ki katilin gözünden biraz da maktülün. Şimdi perspektifi değiştirelim. Birinin size duygusal ya da maddi zarar vereceğini görüyorsanız, "ben buyum, değişemem" cümleleri ile yanlış tarafını kabul ettirerek karşı çıkmanızı manüpüle ediyorsa, bariz hatta bağıra bağıra "seni hiçleştirebilirim, sen bile kendine olan saygını kaybedersin" hissini veriyorsa neden olduğunuz yerde sanki donmuşçasına kalasınız ki? Kalırsınız. Çünkü bir yerde değişebileceğine karşı, her şeyin istediğiniz gibi olacağına karşı öyle bir umut vardır ki içinizde karşınızdakinin darbeleri o umudun etrafınızda oluşturduğu zırhı geçemez. Hissedemezsiniz veya göremezsiniz o anda gerçekleri. Her darbe umudunuzun zırhını aşındırdıkça ki bu uzun zaman alabilir o zaman birşeyler artık farklıdır sizin için. Aslında karşınızdaki alalen söylemiştir size ama siz can acısını tattığınızda anlamışsınızdır gerçeği. İşin özü amacım akıl vermek ya da eleştirmek değil. Fakat uzun zamandır konuşmamayı tercih etmem istemsiz bir şekilde bir Güzin abla etkisi yaratmaya başladı. Şimdi beni tanıyanlar "konuşmamayı tercih etmem" kısmında gülümseyebilir fakat bahsettiğim konuşmama günlük olağan konuşma ya da savunma konuşmaları değil kendimden konuşmaktan bahsediyorum. Genelde dinlerim. Zaten en son ne zaman "sen nasıl hissediyorsun? iyi misin gerçekten?" sorusu soruldu inanın hatırlamıyorum bile. Benimle paylaşılan konuların büyük bir kısmını hayal kırıkları oluşturuyor bunu net bir şekilde söyleyebilirim. Ya da verilen değer kadar değer görülmemesi yine en popüler konular arasında yer alıyor. Bende merak ediyorum açıkçası. Hayatta tam olarak nerede yaptığınızın karşılığını tam alabiliyorsunuz veya tam olarak hangi ilişkinizde gösterdiğiniz hassasiyet ve ilgi tam olarak karşılık gördü? Buna nokta atışı cevap verebilecek kişi sayısı oldukça azdır diye düşünüyorum. Çünkü herkesin bir yerde, merkezinde kendi ve kendi istekleri olacaktır ve her ne kadar bastırsa da bir şekilde ön plana çıkmaya başlayacaktır. Bu da kendini tamamlarken karşındakini neden eksilttiğinin bir örneğidir işte.

Birisi size "ben sana iyi gelmem, benden uzak dur, seni üzerim diyorsa" aslında cool davranmıyordur. Gerçekleri söylüyordur. Eğer siz mavi ışık görmüş sinekler gibi o tarafa çekilirseniz sonunuz bir ışık patlaması halinde ruhsal bir dağılmaya neden olabilir. Öte taraftan biri yine "seni pamuklara sararım, baş tacımsın" diyorsa bence ön yargı bazen kötü bir durum olmayabilir biraz mesafe iyidir. Ayrıca size kişisel bir önerimde şu olacaktır. Biri eğer sizi kırmaktan imtina etmeyip ama sizinle eşdeğer herkesi yüceltiyorsa lütfen kendinize bu haksızlığı yaptırmayın. Uzaklaşın, mümkün olduğunca hem de. Bazen duygusal uzaklık fiziksel uzaklıktan çok daha zordur. Fiziksel uzaklık aşılabilir, duygusal uzaklık hissetmeye başladıysanız konu zaten bitmiştir. Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra bana gelecek soruları bildiğim için önceden cevap vermek istiyorum. Diyeceksiniz ki "canını yakarım diyenden de uzak dur diyorsun, değer veririm diyenden de. Biz ne yapalım o zaman?" bu soruyu sormakta haklı olabilirsiniz. Güzin abla statüsüne erişmeye bir tık kalmış bir insan olarak çok rahat diyebilirim ki doğal olandan yana olun. İddialı cümleler söylemeyenden, süslü kelimeler kullanmayandan, bırakın zaman zaten size neyin ne olduğunu gösterecektir.

bottom of page